IRCForum.Net - Turkiye'nin En Iyi IRC Platformu! sahane


arkadasca kralice muhabbetbiz sekershell ircforum ircforum


Kullanıcı Etiket Listesi

Like Tree1Beğeni(ler)
  • 1 Post By Ece

Yeni Konu aç Cevapla
 
LinkBack Seçenekler Stil
Alt 18 Kasım 2024, 11:33   #1
Çevrimiçi
Ece

Ece - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Üyelik Tarihi: 17 Kasım 2024
Üye No: 611
Mesajlar: 57
Nerden:
Takım:
Meslek:
Alanım: Yok
Aldığı Beğeni: 25
Beğendikleri: 22
@Ece
Herkes haklıysa kim haksız?





Her durumda haklı olduğuna inanmak gerçek iletişimin ve yakın ilişkilerin önünde ciddi bir engel oluşturuyor. En basit anlamıyla sağlıklı iletişimin birinin kendini ifade etme ve anlaşılma diğerinin de onu anlama arzusu olarak düşünürsek, anlama arzusunun yokluğu iletişimi ortadan kaldırıyor. Kişiyi sadece anlatan, bir görüşü savunan, çoğunlukla yargılama eşliğinde karşısındakini ikna etmeye çalışan tek taraflı bir ifade (hatta dayatma) çabasına götürüyor. Anlama arzusunun yerine haklı olma arzusunu geçiriyor.

Haklılık inancını tahmin edemeyeceğimiz kadar çok yerde görüyoruz, kimimiz bu inancı taşıyoruz da. Haklı olma ihtiyacının kişilere ve kültürlere göre birbirinden çok farklı nedenleri var. Ancak ortak başlıklar altında toplayacak olursak haklılık hem bireysel hem de toplumsal boyutta güç, güvenlik, olumlu benlik algısı ve onaylanma ihtiyaçlarıyla ilişkili. Eğer yakın çevrenizde söylemleriyle ve yaptıklarıyla her koşulda kendini haklı bulan birileri yoksa şanslı sayılırsınız ama bu yine de doğrudan hedef olabileceğiniz gerçeğini değiştirmiyor.

Toplumsal ahlak kavramı öne sürülerek getirilen yasaklar ve cezalar, aniden elimizden alınan haklar, tepeden inme kısıtlamalarla yaşamlarımızı sürdürmeye çalışıyoruz. “Ben istedim oldu” rejimi, haklılık inancını toplumun tüm hücrelerine sızdırarak benzer tutumu sokaklarda ve evlerde görmemize neden oluyor. İnsanların kadınların giyimine, kadınların saat kaçta nerede dolaşacağına, kadınların bebeklerini nasıl doğuracağına, kadınların nerelerde çalışabileceğine, kadınların davranışlarına, hatta (büyük bir acıyla söylüyorum) kadınların yaşama hakkına özgürce karışabilme cesaretine hepimiz tanık oluyoruz. Bu öyle bir haklılık inancı ki, bildiği doğruyu savunmanın daha ötesinde başkalarına öfkeli bir müdahale biçimi.

olduğu sürece kendini değerli ve önemli hisseden kişiler için diğerleriyle fikir çatışması yaşamak, beklentilerinin karşılanmaması oldukça yıkıcı etkiye sahip olabilir. Bu etkiyle karşılaşmamak için baskıcı ve büyüklenmeci bir yaklaşımla haklılık inancına tutunur. Onaylanma ve aidiyet ihtiyacının da haklılık inancı için bir motivasyon kaynağı olduğunu söyleyebiliriz. Bir topluma veya gruba ait olmak ve bu grup tarafından kabul gördüğünü bilmek en temel duygusal ihtiyaçlardan biri. Kişi, içinde bulunduğu kültürün değer yargılarını savunduğu zaman sosyal olarak kabul görür ve onaylanır. Haklılık iddialarının grubun doğrularıyla örtüşmesi de aidiyet ihtiyacını karşılamış olur.

Haklılığın bireysel çerçevede ve toplumsal bağlamda daha derin köklerini bulmak mümkün. Haklılığa atfedilen güç, iktidar, yüksek benlik değeri gibi anlamlar kişileri ve toplumları esnemeyen, dar bir bakış açısına mahkum eder. Böylece iletişime ve ilişkilerde karşılıklılık ilkesine engel olan haklılık tutkusu uzun vadede bireysel duygusal ihtiyaçları ve toplumsal güvenlik ihtiyacını karşılamaz. Ancak “haklı olan” genelde haklılığından vazgeçmek istemediği için süregelen ilişki biçiminden ve işleyişten memnun olmayan kişinin mevcut duruma kendi katkısını fark edip o katkıyı sistemden çekmesi hakiki değişimi başlatacak şeylerden biri olabilir.

Kaynak; Patreon


Her durumda haklı olduğuna inanmak gerçek iletişimin ve yakın ilişkilerin önünde ciddi bir engel oluşturuyor. En basit anlamıyla sağlıklı iletişimin birinin kendini ifade etme ve anlaşılma diğerinin de onu anlama arzusu olarak düşünürsek, anlama arzusunun yokluğu iletişimi ortadan kaldırıyor. Kişiyi sadece anlatan, bir görüşü savunan, çoğunlukla yargılama eşliğinde karşısındakini ikna etmeye çalışan tek taraflı bir ifade (hatta dayatma) çabasına götürüyor. Anlama arzusunun yerine haklı olma arzusunu geçiriyor.

Haklılık inancını tahmin edemeyeceğimiz kadar çok yerde görüyoruz, kimimiz bu inancı taşıyoruz da. Haklı olma ihtiyacının kişilere ve kültürlere göre birbirinden çok farklı nedenleri var. Ancak ortak başlıklar altında toplayacak olursak haklılık hem bireysel hem de toplumsal boyutta güç, güvenlik, olumlu benlik algısı ve onaylanma ihtiyaçlarıyla ilişkili. Eğer yakın çevrenizde söylemleriyle ve yaptıklarıyla her koşulda kendini haklı bulan birileri yoksa şanslı sayılırsınız ama bu yine de doğrudan hedef olabileceğiniz gerçeğini değiştirmiyor.

Toplumsal ahlak kavramı öne sürülerek getirilen yasaklar ve cezalar, aniden elimizden alınan haklar, tepeden inme kısıtlamalarla yaşamlarımızı sürdürmeye çalışıyoruz. “Ben istedim oldu” rejimi, haklılık inancını toplumun tüm hücrelerine sızdırarak benzer tutumu sokaklarda ve evlerde görmemize neden oluyor. İnsanların kadınların giyimine, kadınların saat kaçta nerede dolaşacağına, kadınların bebeklerini nasıl doğuracağına, kadınların nerelerde çalışabileceğine, kadınların davranışlarına, hatta (büyük bir acıyla söylüyorum) kadınların yaşama hakkına özgürce karışabilme cesaretine hepimiz tanık oluyoruz. Bu öyle bir haklılık inancı ki, bildiği doğruyu savunmanın daha ötesinde başkalarına öfkeli bir müdahale biçimi.

olduğu sürece kendini değerli ve önemli hisseden kişiler için diğerleriyle fikir çatışması yaşamak, beklentilerinin karşılanmaması oldukça yıkıcı etkiye sahip olabilir. Bu etkiyle karşılaşmamak için baskıcı ve büyüklenmeci bir yaklaşımla haklılık inancına tutunur. Onaylanma ve aidiyet ihtiyacının da haklılık inancı için bir motivasyon kaynağı olduğunu söyleyebiliriz. Bir topluma veya gruba ait olmak ve bu grup tarafından kabul gördüğünü bilmek en temel duygusal ihtiyaçlardan biri. Kişi, içinde bulunduğu kültürün değer yargılarını savunduğu zaman sosyal olarak kabul görür ve onaylanır. Haklılık iddialarının grubun doğrularıyla örtüşmesi de aidiyet ihtiyacını karşılamış olur.

Haklılığın bireysel çerçevede ve toplumsal bağlamda daha derin köklerini bulmak mümkün. Haklılığa atfedilen güç, iktidar, yüksek benlik değeri gibi anlamlar kişileri ve toplumları esnemeyen, dar bir bakış açısına mahkum eder. Böylece iletişime ve ilişkilerde karşılıklılık ilkesine engel olan haklılık tutkusu uzun vadede bireysel duygusal ihtiyaçları ve toplumsal güvenlik ihtiyacını karşılamaz. Ancak “haklı olan” genelde haklılığından vazgeçmek istemediği için süregelen ilişki biçiminden ve işleyişten memnun olmayan kişinin mevcut duruma kendi katkısını fark edip o katkıyı sistemden çekmesi hakiki değişimi başlatacak şeylerden biri olabilir.

Kaynak; Patreon
SuperX Bunu Beğendi.
  Alıntı ile Cevapla

IRCForum.Net - Reklam Alanı

Cevapla
IRCForum.Net - Sponsor Bağlantılar


Seçenekler
Stil

Yetkileriniz
Konu Acma Yetkiniz Yok
Cevap Yazma Yetkiniz Yok
Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok

BB kodu Açık
Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-Kodu Kapalı
Trackbacks are Açık
Pingbacks are Açık
Refbacks are Açık